13 aydır tutuklu 16 gazetecinin davası Diyarbakır'da başlıyor

13 aydır tutuklu 16 gazetecinin davası Diyarbakır'da başlıyor

13 aydır tutuklu olan 16 gazetecinin davası bugün Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlıyor.

8 Haziran 2022'de Diyarbakır'da polis, çeşitli ev ve işyerlerine yaptığı baskınlarda 20'si gazeteci 22 kişiyi gözaltına almış, 8 gün gözaltında tuttuktan sonra çıkarıldıkları mahkemede, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Abdurrahman Öncü, Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Doğan Güler, Mehmet Ali Ertaş, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Remziye Temel, Safiye Alagaş, Serdar Altan ve Suat Doğuhan tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

Gazeteciler Esmer Tunç, Mehmet Yalçın, Kadir Bayram ve basın çalışanları Feynaz Koçuk ile İhsan Ergülen ise adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakılmıştı.

Savcılık, aralarında üç özel prodüksiyon şirketi çalışanının da olduğu 22 kişi hakkında, 728 sayfalık iddianamesini 10 ay sonra, Nisan ayında tamamladı.

16 kişi hakkında 7 yıl 6 aydan 15 yıl kadar hapis cezası isteyen savcı, yurt dışında yayın yapan Kürt televizyon kanallarında ve çeşitli diğer medya kuruluşlarında yayınlanan haber ve programları "örgütsel bağ" kanıtı olarak değerlendirdi.

İddianamenin kabul edildiği dönemde BBC Türkçe’ye konuşan tutuklu gazetecilerin avukatı Resul Teymur, "Türkiye'de Kürtçe yayın yapan birçok yayınevi, gazete ve dergi, örgüte ait yayın şeklinde gösterilmiştir. Yine dosya ile ilgisi olmayan ve dosya dışında eski tarihlerde dinlenmiş onlarca tanığın ifadeleri, dosyada delil gibi yansıtılmıştır" demişti.

Gazetecilerin ilk duruşması öncesi İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından yapılan açıklamada basın, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki anayasal güvencelerin özellikle Kürt gazeteciler söz konusu olduğunda işlevsiz kaldığı belirtildi.

"Hazırlanan iddianameler incelendiğinde gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklu oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı açısından ağır bir hak ihlaline dönüşen keyfi tutukluluk hali sonlandırılmalıdır" denildi.

Suçlamalar neler?

Gazetecilere polis ve savcılık sorgularında; yaptıkları programlar, sundukları haberler, haber kaynakları ile telefon görüşmeleri hakkında sorular sorulmuştu.

İddianamede, yurt dışında yayın yapan Kürt televizyon kanallarının bazı programlarını sıralayan savcılık, gazetecilerin program ve haberlerinin bu televizyonlarda yayımlanmasını da "örgütsel bağ olarak" olarak değerlendiriyor.

Savcı ayrıca prodüksiyon şirketlerinin görüntü arşivlerini, programlar için internetten indirilen fotoğraf ve görüntüler ile yapılan ödemeler, el konulan materyalden çıkan ses kayıtlarını da suçlama konusu yapıyor.

Pel, Piya ve Ari adlarındaki özel yapım şirketleri ile kadın haber ajansı Jinnews’e yapılan polis baskını sonrası arama işlemleri 30 gün devam etmiş bu süre içerisinde binalara hiçbir çalışanın girmesine de izin verilmedi. Bu ofislerdeki bilgisayarların hard diskleri sökülerek alınmış, fotoğraf makinelerine ve kameralara el konulmuştu.

BBC Türkçe’ye konuşan tutuklu gazetecilerin avukatı Resul Teymur, yapım şirketlerinde yapılan arama sırasında şirketlerin bilgisayarlarından yurt dışında yayın yapan Sterk ve Medya TV kanallarının serverlarına yasa dışı biçimde erişim sağlandığını iddia etmiş, bu TV'lerin bilgisayarlarından bilgi ve belge çekildiğini, yasa dışı yollardan elde edilen belgelerin dosyaya kanıt olarak konulamayacağını savunmuştu.

Gazeteciler Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde kalıyor

Bir yılı aşkın süredir devam eden tutukluluk hali hem gazetecileri hem ailelerini zorluyor. Özellikle de küçük çocukları olanlar çok dertli.

Jinnews’te muhabirken, yine kendisi gibi muhabir kameraman olan Ramazan Geciken ile evlenen gazeteci Beritan Elyakut, ''Bir anne bir gazeteci ve bir eş olarak beni en fazla bu süreçte çocuğumun psikolojik olarak maruz kaldıkları zorladı’’ diyor.

Ramazan Geciken, tutuklandığında Pia Prodüksiyon’da kameramanlık yapıyordu. Eşinin gizli tanık beyanları ile tutuklandığını söyleyen Beritan, bu beyanların temelsiz iddialarla dolu olduğunu savunuyor:

''HTS kayıtları o kadar absürt ki, okurken gülmemek elde değil. Bir soruşturma başlatılıyor ama bu soruşturmada tek kanıtınız yok. Gizli tanık ifadeleri ve iddialar üzerinden sadece işini yapan gazetecilerin 13 ayını çalıyorsunuz. Bu dava aslında bizlere tam da şunu gösteriyor: Türkiye'de doğru habercilik yapanların ve gerçeğin peşinden koşanların engellenmeye çalışıldığını...’’

Beritan, 3 yaşındaki oğluyla tüm açık ve kapalı görüşlere gitmiş. Bu sürecin 3 yaşındaki oğlunu kötü etkilediğini anlatıyor.

''Oğlum Roger Baz 13 ay babasından ayrı kaldı. Henüz 3 yaşında bir çocuk cezaevi ortamıyla tanıştı. Orada uygulanan arama rutinlerini çocuğum evde oyuna çevirdi. Bir kapıdan geçerken 'Anne dur' deyip beni aradıktan sonra geçişime izin veriyor.’’

Oğlunun ilk görüşlerde çok ağladığını ama zamanla neler yapması, nelere dikkat etmesi gerektiğini anladığını ve ona göre davranış geliştirdiğini anlatıyor.

"Artık arama kısımlarını ezberlemiş durumda. Nerede ayakkabısını çıkarması gerektiğini X-Ray cihazından geçerken çarpmaması gerektiğini ve son olarak arama kısmında ellerini iki yana doğru açması gerektiğini çok iyi biliyor."

'Kızım babasını cezaevinde tanıdı'

Sare, babası cezaevine girdiğinde 1 yaşında idi

Kürtçe Xwebûn gazetesinin editörü Zeynel Abidin Bulut da tutuklandığında, bir özel Prodüksiyon şirketinde Mezopotamya Tarihiyle ilgili bir program hazırlayıp sunuyordu.

Eşi Gülistan, çocuklarını ayda bir yapılan açık görüşlere götürdüğünü anlatıyor. Zeynel’in cezaevinde arkadaşları ile çekilen fotoğrafları gösterirken küçük kızı Sare fotoğrafı "babacık" diyerek öpüyor.

Zeynel tutuklandığında bir yaşındaymış. Gülistan Bulut "Babasını cezaevinde tanıdı, fotoğraflarıyla büyüdü. Zeynel’i camın arkasında görmesin, onu o halde hatırlamasın diye kızımı, eşimin kapalı görüşlerine götürmedim" diyor.

Zeynel’in meslek hayatı boyunca birçok defa daha gözaltına alındığını anlatan Gülistan, eşinin daha önce de uzun bir tutukluk süreci daha yaşadığını anlatıyor:

"Ortanca çocuğumun doğacağı gün Zeynel beni hastaneye götürdü, sonra da işe gitmesi gerekti, sanırım bir protesto varmış ve Zeynel de kameramanlık yapıyordu. O gün onu da göstericilerle beraber tutukladılar. Hapisten çıktığında oğlum üç yaşındaydı."

Gülistan Bulut, depremi eşi hapisteyken çocuklarıyla yaşamış, binaları hasar görmüş, onlarca insana mezar olan Hisami Apartmanı ise yaşadıkları binanın karşı köşesinde yer alıyor. Binalarına yakın mesafede ağır hasarlı çok bina var ve en büyük endişesi ufak bir sarsıntıda bu binalarla beraber kendilerinin de zarar görmesi. Yeni bir eve taşınacak maddi imkanları yok. Gülistan'ın tek geliri, eşinin çalıştığı gazeteden her ay gönderilen dayanışma ödeneği.

"Eşim eskiden geliri daha iyi bir sektörde çalışıyordu" diyor Gülistan Bulut ve ekliyor:

"Ana dili Kürtçe ve Kürtçe haber yapmak için o işini bıraktı, gazeteciliği de seviyor, Kürt medyasında çalışmanın riskleri yüksek. Dürüst ve ilkeli bir gazetecilik yapıyor. Ne o ne de arkadaşları cezaevinde olmayı hak etmiyorlar."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yapılan yorumlardan yazarları sorumludur. Kurumumuz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.