Meral Akşener: Bizi engellemeye çalışan Saray değil, Saraçhane
Partisinin seçim afişlerinin engellendiğini duyuran İYİ Parti lideri Akşener, "Bizi sansürlemek isteyen; saray değil, belediye. Bizi engellemeye çalışan Beştepe değil, Saraçhane" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM grup toplantısında konuştu.
Partisinin seçim kampanyasına yönelik belediye engelinin detaylarını anlatan Akşener, "Bu defa öncekilerden farklı ve ilginç olarak, bu engeli çıkartan iktidar değil, ana muhalefet. Bizi sansürlemek isteyen; saray değil, belediye. Bizi engellemeye çalışan; Beştepe değil, Saraçhane" dedi.
Eskişehir'de yaptığı konuşmayı gündeme getirerek Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu'na seslenen Akşener, "Sizden 1 kuruş istedim mi" dedi.
Akşener'in açıklamalarından başlıklar şöyle:
"Görüşleri fark etmeksizin siyasetteki herkes bizden çok rahatsız. Zaten iktidar rahatsız, DEM'liler rahatsız onları biliyorduk. Meğer ana muhalefet partisi de çok rahatsızmış onu da gördük. Bu kadar çok kesimi rahatsız ediyorsak ne kadar doğru işler yapıyoruz demek ki.
Bugün de isteniyor ki bilboardsız seçim kampanyaları yapalım. Bu sefer önümüze engel çıkaran iktidar değil ana muhalefet, saray değil belediye, Saray değil, Saraçhane.
Seçim kampanyası için hazırlığımız 4 sloganımız var. Büyük karın ağrısının sebebi işte bunlar. Beşinciyi de ben ekledim: Saray sansürüne de belediye sansürüne de mecbur değilsin.
Hayatında el tokadı yememişler, arabası kurşunlanmış bir genel başkan olarak duruyorum karşınızda. Hayatınızda el bebek gül bebek gelmişsiniz bizi mi korkutacaksınız. Her siyasi parti biz de bir şirkete anlaşarak Ankara, İstanbul ve İzmir'de bilboardlar kiraladık, parasını ödedik.
Afişleri fotoğrafları çekilmiş, sonra da şirkete 'İstanbul'dan bir telefon gelmiş, bunları asmayacaksınız, biraz yumuşatın' diye. Üstelik Ankara ve İzmir'de de asılmayacakmış. Sonra da eşbaşkanlık deyince alınıyorlar, kızıyorlar.
Referandum sürecinde kiraladığımız salonları hatırlayın, partimizin kuruluş lansmanı için kiraladığımız ünlü oteli, genel merkezimiz için bina aradığımız zamanları hatırlayın.
ŞİRKETE YIKARLARSA HİÇ ŞAŞIRMAYACAĞIZ
Bu tür durumlarda eğer belediye izin vermiyorsa sebebi ile birlikte bir ret yazısı yazar imzası kaşesi ile birlikte şirkete gönderilir. Ama ne böyle bir ret ne izin ne de gerekçe var, konu şifahi kaldı. Bu kepazeliğin bedelini şirket üzerine yıkarlarsa hiç şaşırmayacağız.
Adaletsizlikle mücadele etmek için mağdurun kim olduğuna bakmaksızın yeri geldiğinde Pınarhisar'a yeri geldiğinde Saraçhane'ye en önde koşanlarız ve yeri geldiğinde bunların en pis bedellerini ödeyenleriz.
Yıllardır ceberrut bir iktidar karşısında dimdik duran bizler şimdi onun kötü bir taklidine mi boyun eğeceğiz. Ateşten çemberlerden geçip bugünlere gelen bizler şimdi bir kibritle mi yanacağız.
KILIÇDAROĞLU'NA VE ÖZEL'E SESLENDİ: BUNA CEVAP VERMEK ZORUNDASINIZ
Özgür Özel Eskişehir'de ilginç bir konuşma yaptı. Bizimle ilgili imanın ötesine geçen, AK Parti ile tuhaf bazı alışverişlerimiz olabildiğini ifade eden bir konuşma yaptı. Ağır bir iftirada bulundu. Buradan Sayın Özel'e sesleniyorum: Siz bilmeyebilirsiniz 2017'de biz hayır oyu kullanmak üzere kampanya yaptık. Eski genel başkanımız Kılıçdaroğlu'na gidin sorun, CHP bize 1 liralık yardım yapmış mı? Cevabı hayır. Patimizi kurduğumuzda Kılıçdaroğlu bize 1 lira para yardımı yapmış mı? Sayın Kılıçdaroğlu buna cevap vermek zorundasınız. Herkes haddini bilecek.
En fazla aldığımız yardım parasını ödediğimiz salonlardır. Kendi imkanlarımızla sürünerek biz propaganda yaptık.
Gelelim 2019'a aynı şey olmuş mu? Seçimler oldu İstanbul ve Ankara, Antalya, Aydın, Muğla kazanıldı. Bu belediye başkanlarına sesleniyorum. Sayın İmamoğlu, Mansur Yavaş, Zeydan Karalar, Muhittin Böcek ben sizi şu işi şuna verin bize para gelecek diye aradım mı, partimize 1 kuruş para istedim mi? Sayın Kılıçdaroğlu ben sizden hiçbir şey istedim mi? Sizden istemedik size kazandırdık.
'AYNI KURTLU ELMANIN İKİ YARISI'
AK Parti ile ittifakları biz değil, dolaylı olarak sizler yapıyorsunuz.
Aynı kurtlu elmanın iki yarısı olanların ürettiği masalları dinliyoruz. Lafa gelince en büyük Atatürkçü kendileriymiş gibi yaparlar. Ama bir taraf Atatürk düşmanı hangi onursuz varsa diğer taraf da malum şer ocağına şirin gözükmek için adını bizzat Atatürk'ün verdiği şehrimizin adını bile söyleyemez. Tunceli diyemez.
Bir taraf HÜDA Par ile el ele tutuşurken bir taraf DEM'li kafaların kuyruğundan ayrılamaz. Bir taraf tek adam vesayetini meşrulaştırmaya çalışırken bir taraf da Kandil'e İmaralı'ya Tekirdağ'a giden selamlar Türksüz Türkiye hezeyanlarını demokrasi ile örtmeye çalışır. Sözde değişimler özde izdüşümlere dönüşmüş.
Hak hukuk demokrasi hassasiyetleri aynı iktidarınki gibi sadece kendileri ile aynı fikirde olanlar içinmiş. Milletin verdiği yetkiden aldığı gücün kibriyle kendini kaybeden sadece AK Parti eğil bizzat ana muhalefeti yönetenlermiş.
CAN ATALAY'IN VEKİLLİĞİNİN DÜŞÜRÜLMESİ
Büyük hukuksuzluklarla karşı karşıyayız. Dün akşam Meclisimizde yaşananlar 100 yıllık devletimizi hukuk devleti ilkesinin ne denli tehdit altında olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Bugüne kadar yargı kurumları arasında süren uyumsuzluğa dün akşam TBMM de dahil oldu. Yargıtay'ın anayasayı tanımayarak yok açtığı hukuk skandalına TBMM de eşlik etmiş oldu. Yürütmenin yargı üzerindeki siyasi baskısından yasama da payını almış oldu. Ülkemizde aylardır süregelen anayasal krizi Meclis'imizden çıkan Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülme kararı ile birlikte artık ülkemizi anayasasız bir devlet olma tehlikesine karşı sürüklemeye başladılar. Sorunu çözüp uyumu sağlamakla görevli olan Erdoğan her zamanki gibi sorunu büyütmeyi, krizi derinleştirmeyi tercih ediyor. Devletmiş, anayasaymış kanunmuş onlar için hepsi önemsiz bir teferruat haline geldi. Uyguladıkları kararların meşruiyetini bundan sonra neye dayandıracaklar?
'İKTİDARIN YAPAMADIĞINI MANDELA'NIN ÇOCUKLARI YAPTI'
Gazze'deki Netahyahu terörünün zulmüne karşı pek çok çağrıda bulunduk. Savaş suçlusu ilan edilmesi için ülkelerin Meclislerinde karar alınmasını, bunun da uluslararası boyuta taşınması gerektiğini, Türkiye'nin de arabulucu ülke olarak öncülük etmesini istedik. Bizi Erdoğan, İç ve Dışişleri bakanları duymadı, Arap ülkeleri de duymadı. Ama sağ olsun Afrika duydu, 29 Aralık'ta Güney Afrika Cumhuriyeti aldı bu kararı. İktidarın hamasetle yapamadığını Mandela'nın çocukları yaptı. Devlet yönetmekle algı yönetmenin farkı bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Buradan hükümete çağrımız; gelin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak biz de Filistin lehine davaya müdahil olalım.
'SIĞINMACI SAYISINI AZALTACAĞIZ'
26 Ocak'ta İzmir'de Suriyeli bir sığınmacının vahşice saldırısıyla 12 yaşındaki bir çocuğumuzu kaybettik. Annesini 7 kez bıçaklayan cani 12 yaşındaki Behiye'yi de sırf korkup çığlık attığı için bıçaklayarak öldürdü. Vahşetin geldiği son nokta işte budur.
Uzun zamandır sürdürülen stratejik göç mühendisliğinin sonucunda toplumsal güvenliğimiz tehdit altında. Birçok çocuğumuz tacize tecavüze şiddete uğramaktan korkan birçok kadın tehdit altında. Kontrolsüz göç ve sığınmacı sorunu Türkiye'nin milli güvenliği için en öncelikli tehditlerden biri haline geldi. Milli kültürümüz tahrip ediliyor.
Devleti yönetenler havaya bakıp ıslık çalmaya devam ediyor.
Kimsenin şüphesi olmasın ki İYİ Parti'nin yönettiği ütün belediyelerde sığınmacı sayısını azaltacağız.