Merhaba değerli Hakkari Objektif Haber okuyucuları sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamıyla selamlıyorum. İçinde bulunduğumuz korona virüs salgınının bir an önce yerini sağlığa bırakmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Bugün ki yazımda çocukluk yıllarımızın en güzel geçen oyununu anlatmak istiyorum. Ah ah çocukluk yıllarımın en güzel oyunlarından birisiydi. Okuldan döner dönmez hava kararmadan birçok mahalle arkadaşını alır, sıcak sıcağına misket oynamaya giderdik. Yüzlerimizdeki o tebessüm en güzel samimiyeti oluşturuyordu. Çeşidi renk ya da tek renkli olan cam toplarda iyi eğlencenin yanı sıra rekabet ruhu ve koleksiyonculuk da ön plandaydı. Aylardan Şubat olunca bir an önce Baharın gelişini müjdeleyen Mart ayını sevinçle beklerdik. Bahar ayı gelsin de bir koleksiyon gibi evimizin en güzel köşesinde özenle sakladığımız misketlerimizi çıkaralım da hemen oynayalım. Bir poşet misketimizi alır, eve dönerken iki poşet misketle dönerdik. Bazen kaybediyor, bazen de kazanıyorduk. Kazandıklarımızı kaybedenler arasında paylaşıyorduk. Bu samimiyetle aradaki sevgi ve dostluk bağını daha da güçlendiriyorduk. Çünkü, biz birbirimize üçü bile sayarken araya iki buçuğu sığdıran iyi niyetli, temiz çocuklardık. Zemin yapısına göre beş çukur kazıyorduk. Oyun başladıktan sonra, kemik ve çeşitli renklerden oluşan misketlerimizi çukura doğru hedef alırdık. Tek tek beş çukurun tamamına ilk misketi bırakan oyunu kazanırdı ve tüm misketlerimizi alırdı. Daha sonra düz bir zemine dört beş tane misket bırakırdık ve biraz uzağa gidip bıraktığımız misketlere doğru nişan alırdık. İlk atış vuruşunu yapan eğer isabet etseydi, zemin üzerindeki vurduğu misketlerin tamamını alırdı.
Biz hep çocuk kalmalıydık aslında,
İki misket
Bir ekmek arası,
Birkaç sapanla
(Edip Cansever)
Corona virüs salgınından dolayı sürekli evde kalıyoruz. Günlerden bir gün sosyal mesafeye dikkat etmek şartıyla, mahalleden çocukluğumuzun beraber geçtiği arkadaşları toplayarak o özlem dolu çocukluk yıllarımızın bu güzel anını yaşatmak adına evde bir miras gibi sakladığımız misketlerimizi gün yüzüne çıkardık. Sıcak havanın verdiği duygu ile çocukluk yıllarımıza geri döndük. Yıllar yılı beraber aynı aşı paylaştığımız çocukluk arkadaşlarımızla bu güzel günü ölümsüzleştirdik. Öyle sakin ve samimi bir oyun oldu ki şu an yetişkin halimizle bile insana çocukmuş gibi hissettiriyordu. Yan yana dizilmiş şekilde nişan alırken misketlere aradaki dostluk bağını güçlendiriyor, bir yandan da galip gelebilmek için adeta bir rekabet içerisindeydik. Çocukluk anıları asla unutulmaz, hatta hayatımızı şekillendirir. Yaşanan en kötü en acı olaylar bile bu çocukluk anılarımızla güzel bir şekilde bize geri dönebilir. Çocukluk anılarımız her zaman en mutlu en huzurlu şekilde hatırlanacak ve etkileri tüm ilişkilerimizde bir o kadar da yapıcı olarak kalacaktır. Sözlerimin sonlarına doğru gelirken ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı’nın o muhteşem çocukluk şiiriyle veda etmek istiyorum;
Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!