Bedenen yoktum. Zerre damlayla pıhtılaştım, ete büründüm, kemik oldum, kan doldum. Vel hâsılı kelam can oldum. Canına can kattım GÜZEL ANNEM. Ama! Niye!
Anne! Rahminde örtülüydüm. Rabbimin keremiyle rahim perdesinden sıyrılıp, dünya ile buluştum. Beyaz beze(kundağa) sarıldım. Kem gözlerden, nazar değmelerinden korkup, beni hep gizledin. Bir haftalık, bir aylık, bir yıllık diye filizlendikçe daha bir özlemle, aşkla; daha bir titizlikle kucakladın, korudun…
Anne! Ne oldu da bana sırt verdin. Aynı kızın değil miyim? Kokladığın, sardığın, bağrına bastığın, hep üzerine titrediğin…
Ne oldu da dışladın, terk ettin, kucaklara attın, reklam yaptın, gösterişe teşvik ettin adın için adın yaşasın, anılsın diye mi?
Fatma’nın, Hatice’nin, Ayşe’nin “kızı ne kadar da güzelleşmiş, büyümüş, güzel genç kız olmuş”. “Annesine çekmiş, annesinden daha güzel” gibi duyumları duymak için mi anne?
Genç kız ve olgunluk çağına vardığımız da anlık sahiplenmek için aç kurtlar, yırtıcı hayvanlar, leş kargalarından haberin yok mu anne?
Ben buluğ çağına vardım. Anladın mı anne! Şimdi koru, bundan sonra koru, artık hep koru, lakin benden önce nefsini koru. Dünyanın üç beş alkışına, aferine, iltifat sözcüklerine değil. Aferinin gerçek manasına koru. Allah’ın hoşnut olacağı, Peygamber in, dostlarının ve ümmetin AFFERİN diyebileceği kıvamda, terazide koru.
Anne! Rahimde, kundakta, şirin kız olduğumda cicili bicili tokalarla, minnacık elbiselerle koruduğun, süslediğin gibi; ahlakımı koru, hayâ mı koru edebimi koru, marifetimi, koru, giyimimi kuşamımı koru, üslubumu koru, açık kollarımı koru, çıplak bacaklarımı koru, erkekli saçlarımı koru, erkek özentisi pantolon giyimlerimi koru…
Anne! Beni koru beni. Sabah akşam dershane, iş, okul programları adı altında kız kardeşlerim, kız arkadaşlarımla buluşma bahanesiyle namahremle sabahladığım, zaman geçirdiklerimden koru…
Düğün olunca anne! En ince, en şeffaf, çıplaklara taş çıkartacak, vücut hatlarımı belli eden ellerinle aldığın giyimimden koru.
Seyran olunca anne! Nefret ettiğin ama içinden çıkamadığın resim dersini andıran makyaj malzemelerini olu ortada bırakıp adeta teşvik niyetiyle yol göstermelerinden koru...
Gezilerde, pikniklerde kız erkek ayırımı yapmadan gençliğin verdiği heves ve heyecanla mahrem namahrem demeden ateşin içine atmandan koru…
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. AHZAP SURESİ/59 ve “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz” NUR SURESİ/31. Vb. gibi beni muhatap alan, bana hitap eden, oku (dünyevi) dediğin ama okutmadığın Kur-an’ı Kerim ayetlerinden korurken; neden şeytan ve şeytan dostlarının vesveselerinin kucağına diri diri attın?
Ben Nur’undum, Cemre’ndim, Ayşe Gül’ündüm… Ben sendim, sen bendim. Ama düştüğün tuzaklardan alıp koruyamadın. Cehennem çukurlarından çekip alamadın. Nefsinin esiri olarak bugüne kadar koruduğun kızını, canını korumadın koruyamadın, koruyamayacak mısın?
He anne! Söyler misin? Giyim kültürümüzün değişimine neden direnmedin. Kirasın poşet hassasiyetli kolsuz tişörtlere, Fistanın dar kot pantolonlara, desmal( yazman)ın lüleli saçlara, abdest suyuyla ıslanan ellerin, yüzün makyaj kanserine dönüştüğünü…
Allah’ım bizi nefsimizin esiri eyleme…
Selam ve dua ile…