Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis'teki grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Bahçeli, sanatçı Zülfü Livaneli'yi de, bir programda yaptığı “31 Mart, tarih kaydığı için aynı gün değil gerçi ama yine de sembolik 31 Mart… Yerel seçimlerde ya gerici ordular, avcı taburları ya da hareket ordusu kazanacak" açıklaması üzerinden hedef aldı.
Bahçeli'nin konuşmasından satır başları şöyle:
İKİ DÖNÜM NOKTASI: 2024 yılının geneline baktığımızda bizi bekleyen iki mühim siyasi dönüm noktası vardır ve bunlar hem partimiz hem de ülkemiz adına ciddi gelişmelere sahne olacaktır. İlk dönüm noktası, 17 Mart 2024 tarihinde demokratik şölen havasında yapmayı planladığımız 14.Olağan Büyük Kurultayımızdır. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk siyasetinde muhkem ve müstesna bir mevkii bulunan, aynı zamanda 55 yıllık köklü bir geçmişe dayanan millet ve tarih eseridir. 14. Olağan Büyük Kurultayımız, yeni yüzyılın şuurunu taşıyacak, yenilenmiş kadro ve yüksek hedeflerin tayininde stratejik bir rol oynayacaktır. 2024 yılında bizi bekleyen ikinci siyasi dönüm noktası da, 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleridir. Bildiğiniz gibi, partimizin 55.yılı münasebetiyle, 55’şer isimden müteşekkil belediye başkan aday listelerimizin ilkini 10 Ocak 2024, ikincisini 11 Ocak 2024, üçüncüsünü de 15 Ocak 2024 tarihinde milletimizle paylaştık. Nitekim bugüne kadar 165 belediye başkan adayımızı belirleyip ilan ettik. Üzerinde çalıştığımız diğer adaylarımızı da aynı şekilde ve peyderpey kamuoyunun bilgisine sunmayı planlıyoruz.
DEM’LENMİŞ CHP’NİN DEMOKRATİK ISLAH, TERBİYE VE TECZİYESİNİN ZAMANI GELMİŞTİR: Bunun yanı sıra, diğer partiler de belediye başkan adaylarını açıklamaktadır. CHP’de işler iyice sarpa sarmış, belediye başkan adaylarının tespitinde kriz ve karışıklık artık bastırılamaz şekilde gün yüzüne çıkmıştır. İçeriden DEM’lenen, dışarıdan yemlenen CHP yönetimi akli, fikri ve siyasi melekelerini kaybetmekle kalmamış, istikametini hepten şaşırmıştır. Terör ve bölücülük mağduru milletimizin güçlü iradesi DEM’lenmiş CHP’den hesap sormaya yeterlidir. Kırk yıllık zaman diliminde hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımızın yanında; asker, polis, korucu şehit ve gazilerimizin muhterem ailelerinin, yakınlarının ve sosyal muhitlerinde yer alan sevenlerinin sandık gücü bugünkü CHP’nin alacağı oy miktarının çok üstünde olmalıdır. Doğal ve doğru olanı da budur. Bedel ödemiş, acı çekmiş, gözyaşlarını içine akıtmış, şehit tabutu kaldırmış millet evlatlarının mecmuuyla DEM’lenmiş CHP’nin oyları arasında büyük fark ortaya çıkmalıdır. Eğer bu fark oluşmuyorsa, son kırk yıla damga vuran terör zulmü nereye konulacak, bölücü ihanetin milli iradenin önüne geçmesi nasıl hazmedilecektir? DEM’lenmiş CHP’nin demokratik ıslah, terbiye ve tecziyesinin zamanı gelmiştir, işte o zaman 31 Mart’tır.
LİVANELİ SOY İSİMLİ BİR ZAT...: Geçen hafta bir televizyon kanalında yayımlanan ve bir derginin düzenlediği “Cumhuriyet’in Aydınlık Yüzleri” ödül töreninde konuşan, Türkiye’ye yabancıların gözüyle bakan Livaneli soy isimli bir zat, beş para etmez aklının dibine çöreklenmiş kiri pası bayağı bir dille açık etmiştir. Neymiş, 31 Mart seçimlerinde, “Ya gerici ordular, avcı taburları ya da hareket ordusu kazanacakmış” Bildiğimiz ve takip ettiğimiz kadarıyla Türkiye’de gerici ordu değil, kahraman Türk silahlı Kuvvetleri vardır ve düşman çatlamaktadır. Yine avcı taburları diye bir şeyi ne gören, ne duyan, ne de şahit olan söz konusudur. Meselenin püf noktası, Livaneli’nin bu tarihi çarpıtmasını ve milli iradeye layık gördüğü alçak iftirasını gülümseyerek ve hatta sevinç içinde dinleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan sadra şifa tek bir itiraz gelmemiş olmasıdır. Çünkü alın birisini vurun ötekine. Çünkü bunlar Türkiye karşıtlığında buluşan, millete en ağır hakaretleri reva gören, sandığı ve demokrasiyi küçümseyen yeni yetme yobaz zihniyetlerdir. Bir defa şu hususu ifade etmek isterim ki; Millete gerici demek küfürdür, kifayetsizliktir. Millete gerici demek Türkiye’ye geriden bakmaktır. Millete gerici demek hürmetsizlik ve haramzadeliktir. Millete gerici demek su katılmamış bir soysuzluktur. Bu firavunca sözlerin cevabını bilhassa İstanbullu kardeşlerim 31 Mart 2024 tarihinde sandığın başında oylarıyla vereceklerdir.
BİR DAHA İSTANBUL’UN YILLARINI ÇALMAYA CÜRET ETMEMELİ: 31 Mart’ta İstanbul Allah’ın izniyle Muradına kavuşacak, avcı taburları hezeyanını toplumsal bünyeye aşılamak isteyen asıl gerici ve kör taassup mağlup ve mahcup edilecektir. Mevsimlik belediye başkanlığı yapan, boş zamanlarında belediyeye uğrayan, bunun dışında her taşın altından çıkan, politikada ayak oyunlarıyla meşgul olan şahsa İstanbullu kardeşlerimin son yapacağı, tezkeresini eline tutuşturup Saraçhane’den yollamaktır. Sonrasında nereye gidiyorsa gitmeli, bir daha da İstanbul’un yıllarını çalmaya cüret etmemelidir. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in, Adana’nın, Aydın’ın, Antalya’nın, Mersin’in, Muğla’nın, Hatay’ın, Eskişehir’in, Tekirdağ’ın, Diyarbakır’ın, Mardin’in, Van’ın makus ve meyus talihi cumhurun muhterem ve muteber iradesiyle değişecek, emanet ehline teslim edilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak var olan belediye başkanlığı sayımızı hem artırmak hem de Cumhur İttifakı’nın kesin ve ezici başarıya ulaşması için insanüstü bir emekle çalışmak öncelikli görev ve sorumluluğumuzdur.
ABD SÖZDE MÜTTEFİK BİR ÜLKE ANCAK TÜRKİYE’YE KARŞI YAPMADIĞI KÖTÜLÜK KALMADI: Müesses uluslararası nizamın bugünkü vasatında, stratejik rekabetler, jeopolitik mücadeleler, hegemonik cepheleşmeler, vekalet savaşları, asimetrik hesaplaşmalar, siyasi ve ekonomik ablukalar, ticari ve diplomatik boğuşmalar, maneviyattaki tahribatlar, insan onuruna yönelik saldırılar gelecekle ilgili pozitif bekleyişleri maalesef gölgelemektedir. AB ve ABD merkezli siyasi ve düşünce akımlarının sorgulanması, batı paradigmasını da tartışmaya açmaktadır. Hangi zaviyeden bakarsak bakalım insanlık buhrandadır ve bunun nevzuhur bir Ortaçağ yapısıyla tarif ve tevili bize göre akla en yatkınıdır. İsmini zikretmekten bile utandığım bir günah adasında, serveti ve şöhreti olan insanlık defolarının, reşit olmayan kız çocuklarına karşı iğrenç muameleleri hiçbir bahaneyle izah edilemeyecek türden bir skandal, hatta barbarlıktır. İsrail masum bir halkın kanını dökerken, ABD’de bir sinagogun altında deşifre edilen yasa dışı tünellerden insan ticaretine, pedofiliye ve organ mafyasına dair bulgular elde edilmiş, sonuçta oluk oluk pislik akmıştır. Hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği bu karanlık tabloyu medeniyet ve modernlik diye yutturmaya kalkmak aklın, ahlakın ve mantığın ihlal ve inkarından başka bir şey değildir. Batının çürüyen devlet ve toplum bünyesinin saçtığı habis virüsler aynı anda dünyanın diğer coğrafyalarına da bulaşmakta, bu durum medeniyet ve milletleri baştan ayağa tehdit etmektedir. Bu kapsamda bizim ‘İnsanlığın Huzur Projesi’ni hazırlama konusunda ne kadar haklı ve isabetli bir karar aldığımız sanıyorum daha da iyi anlaşılacaktır. ABD ve İngiltere’nin müştereken Yemen’e saldırması, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki mezalimleri sadece mazlumların değil, aslında insan haklarının, insanlık onurunun, bölgesel huzur ve istikrarın hiçe sayılmasıdır. Dünyanın en yoksul ülkelerine saldırmak, suçsuz günahsız insanları gelişmiş füzelerle vurmak yalnızca vandallık değil, bunun yanında acizlik ve korkaklıktır. Bize göre hakim uluslararası sistem çöküş aşamasına geçmiş, bağlayıcılığını ve inandırıcılığını tamamen yitirmiştir. 21.yüzyılda soykırım suçu işleyen İsrail’in Lahey’deki yargılanması yeni gelişmeleri tetikleme ihtimali taşımakla birlikte, bu terör devletine destek veren ABD’nin de gittikçe irtifa ve itibar kaybettiği açıktır. İnancım odur ki, İsrail ve ABD günü geldiğinde damla damla akıttıkları kanların hesabını muhakkak vereceklerdir. Bize göre bilhassa Amerikalılar, ABD’ye sahip çıkmalı, böyle gelse de, böyle gitmeyeceğini bariz olarak görmelidirler. Tarihin hiçbir döneminde zulümle ayakta kalmış, kan dökerek, can alarak, sömürerek, yağmalayarak varlığını sürdürebilmiş bir devlete tesadüf edilmemiştir. Amerikan vatandaşları hem kendi gelecekleri hem de dünyanın geleceği açısından ABD’yi adil, insani, vicdani ve hukuki rotaya çekmekle mesuldürler. ABD sözde müttefik bir ülkedir. Ancak Türkiye’ye karşı yapmadığı kötülük, oynamadığı oyun, tezgahlamadığı saldırı, saçmadığı nifak son 74 yıldır neredeyse kalmamıştır. Bugün ABD’yi sorgulamak demek bir yönüyle terörizmi sorgulamak demektir. Bugün ABD’yi sorgulamak demek darbeler tarihiyle yüzleşmek demektir. Ekonomik krizlerin altına bakınız, karşınıza çıkacak husumet yüz bellidir. ABD’nin PKK/YPG’yle ilişki ve irtibatının saklanacak bir yönü de kalmamıştır. Kaldı ki devletimizin arşivleri PKK ile Avrupa, PKK ile ABD arasındaki ilişkileri doğrulayacak, sağlamasını yapacak bilgi ve belgelerle doludur. Türkiye hiç kuşkusuz bu alçak ilişkileri görmezden gelmeyecek, içten içe ve adına sözde dost dediği müttefikler tarafından altının oyulmasına seyirci kalmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, her zaman milletimizin huzur ve güvenliğine musallat olan PKK terör örgütü ile etkili ve anlayacakları yöntemlerle mücadeleyi savunmuştur. Bu konuda hükümetlerin ihtiyacı olan her desteği vermeye hazır olduğunu da her ortamda açıklamıştır. Terörle ve bölücülükle mücadelede ne gerekiyorsa; siyasi, sosyal, ekonomik bütün tedbirlerin alınmasının gereğinden ısrarla bahsetmiştir. Elbette terör son bulmalı, şiddet ortadan kalkmalı, vatandaşlarımız huzur, emniyet ve sukunet bulmalıdır. Bunun aksini savunmak ve söylemek mümkün değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ne ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine inancımız ve güvenimiz tamdır.
“TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK VE GELECEĞİ İÇİN HUZUR HATTI” KURULMALI: Bilinmelidir ki, dağda, bayırda, sınır hattında mücadele ettiğimiz hainlerin siyasi cephesi olan DEM’cilerin Türkiye Büyük Millet Meclis’inde bulunmaları adalet ve hukuk garabeti, siyaset ve demokrasi ayıbıdır. Devlet gaflete düşmez, devlet ihanete göz yummaz, devlet hukuk içinde meşru mücadelesinden asla taviz vermez. Türkiye Cumhuriyeti, sınır içi güvenliği sağladığı gibi, sınır ötesi güvenliği de temine muktedirdir. Sayın Cumhurbaşkanımız başkanlığında toplanan güvenlik toplantısında alınan kararları desteklemekle birlikte, Irak’ın kuzeyindeki dağlık bölgeyi içine alacak şekilde, bu ülkeyle koordineli ve karşılıklı uzlaşmayla, Süresi belirlenmiş ve derinliğine 60 km’ye kadar inen, Buradan Hatay’a kadar uzanacak “Türkiye’nin Güvenlik ve Geleceği İçin Huzur Hattı” kurulmalı, bu hattın içine sinek bile sokulmamalıdır.
SEN VE SENİN GİBİLERİ PKK HUKUKUNUN KAFESİNDESİNİZ: Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamanın gerekçesi olmaz diyen Bay Zühtü’ye sormak isterim ki, acaba şehitlerimizin dökülen kanlarının gerekçesini, feryat figan eden analarımızın gözyaşlarını izah edecek yürek sende ve senin gibi düşünen diğer mahkeme üyelerinde var mıdır? Sen yanlış mahkeme kararının derdindesin, biz aziz vatanın derdindeyiz. Sen ve senin gibileri PKK hukukunun kafesindesiniz, biz Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluş ve istiklal hukukunun peşindeyiz. Yani anlayacağınız geceyle gündüz gibi ayrıyız. Mahkum Can Atalay’la ilgili kararın da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde derhal okunmasını istiyoruz. Altını çizerek açıklıyorum, önümüzdeki yeni sürecin bir sonucu olarak; ayrıntılı bir bölücülükle mücadele stratejisi hazırlanmalı, mutlaka uygulanmalıdır. PKK’nın maşası mihrakların, devlete, Anayasaya ve kanunlara meydan okuyarak sürdürdükleri provokasyonların hukuk düzeni içinde karşılığını bulması acil bir konu olarak artık önümüzdedir. Teröristler bugün sadece dağlarda aranmamalıdır. Sözcüleri ve temsilcileri vasıtasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmişlerdir ve onlara karşı devlet vakarı hukuk sınırları içinde kesinlikle devreye girmelidir.