Sayıları yarım milyona yaklaşan mevsimlik tarım işçileri, geçimlerini sağlamak, ayakta kalabilmek için memleketlerinden binlerce kilometre uzağa göç ederek tarlalarda çalışıyor.
Sofralara gelen patatesten domatese, biberden soğana birçok üründe emeği bulunan tarım işçileri, yaz aylarının sıcağına, kış aylarının soğuğuna rağmen suyu, tuvaleti, banyosu olmayan naylon, bez çadırlardan oluşan derme çatma 'ev'lerde zorlu bir hayat mücadelesi veriyor.
Çocuklar da zorlu yaşam koşulları arasında ’eli iş tutacak yaşa geldiğinde’ okulu bırakıp aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmaya başlıyor. Göçmen tarım işçilerinin çocukları ise çoğu zaman okul yüzü bile görmüyor.
Türkiye'nin önde gelen tarımsal üretim merkezi Çukurova yöresine ’mevsimlik tarım işçisi’ olarak gelen ancak yıllar içinde çadırlarda yerleşik hayata geçen tarım işçileri, çoğunlukla Adana’nın Yüreğir ve Karataş ilçelerine bağlı Yunusoğlu, Tuzla ve Yassıveren mahallelerinde konaklıyor. Çukurova yöresinde narenciye sezonunu tamamladıktan sonra karpuz, soğan ve patates tarlalarında günlüğü 70 ila 95 TL arasında değişen yevmiyeyle çalışan tarım işçileri, Covid–19 salgının da etkisiyle ’ölüm korkusu ile ekmek parası’ arasında sıkıştıklarını söylüyor.
Tarım işçilerinin en 'yüksek' yevmiyeyi aldığı Yüreğir ilçesine bağlı Yunusoğlu köyü, Yüreğir merkeze 33, en yakın yerleşim yeri olan Doğankent mahallesine ise 18 kilometre uzaklıkta. Burada yüzlerce tarım işçisi geçimini sağlayabilmek için çadırlarda kalırken, bir insanın en temel ihtiyacı olan temiz su başta olmak üzere sağlıklı yaşam koşullarından yoksun bir hayat sürüyor.
Şanlıurfa`dan 10 kişilik ailesiyle 8 yıl önce Adana’ya gelerek tarım işçiliği yapmaya başlayan İmam Devizan ve ailesi de zorlu yaşam koşulları arasında yaşamaya çalışan yüzlerce aileden sadece biri. Kendi imkânlarıyla kurdukları kargı ve bezden oluşan çadırda ne tuvalet ne de banyo bulunuyor. Su ihtiyaçlarını ise onlarca aile ile birlikte kurdukları küçük bir su deposundan karşılıyorlar ki- zaman zaman depoda su kalmıyor.
Kayıt dışı ekonominin en yüksek olduğu sektörlerden olan tarımda, işçilerin büyük kısmının sigortası bulunmuyor. Mevsimsel ürünlerin hasadında iş buldukça 95 TL yevmiyeye sigortasız çalışan Devizan ailesinin yarısı tarım işçiliği yapıyor. Tüm bu olumsuz yaşam şartlarına rağmen, “En lüks yer burası. Mersin, Tarsus ve diğer bölgelerde yevmiyeler daha düşük” diyen İmam Devizan, Covid–19 salgınıyla beraber kuraklığın da işlerini azalttığını söylüyor.
Devizan, “Biz 8 senedir yaz kış burada yaşıyoruz. Yaz ayları bir nebze iyi olsa da kış ayları çok zor geçiyor. Zaman zaman çadırı su basıyor, soğuk giriyor. Ama ekmek parası için çalışıyoruz. Biber topluyoruz, pamuk işine gidiyoruz. İş oldukça günde 10 saat çalışıyoruz. Sigorta yok, bir güvence de yok. Bu dönem 10 gün tüm aile çalışsak yine iyi ama şu anda o da yok. Bir hafta çalışıp 15 gün çalışmıyoruz” diyor.
Tarım işçilerinin çoğunluğu çalışma koşularının yanı sıra sağlık ve eğitim hakkından da yoksun durumda. Nitekim Devizan ailesinin yaşadığı yer, en yakın şehir merkezine 18 kilometre uzaklıkta ve toplu ulaşım da bulunmuyor. “Hastalanınca ne yapıyorsunuz” sorusuna “En yakın Doğankent var, oraya gidiyoruz ama elde yok avuçta yok” yanıtı veren İmam Devizan, en önemli sorunun çocukların ilkokuldan sonra okula gidememesi olduğunu söylüyor. Bulundukları bölgede ilkokul olduğunu ancak ortaokul ve lisenin olmadığını ifade eden Devizan, “Çocuklar ilkokuldan sonra okula gidemiyor. Burada zaten okul yok; olsa hem maddi imkânsızlıklar hem de ulaşım çok büyük sıkıntı. İlkokuldan sonra tarlada bizimle çalışıyorlar” diyor.
Yine Şanlıurfa’dan, Yunusoğlu köyüne gelen ailelerden biri 10 kişilik Çetiner ailesi. Memleketlerinden 3 yıl önce çalışmak için geldiklerini belirten İsmail Çetiner, yaşadıkları hayatı şu sözlerle özetliyor:
“Bundan 3 yıl önce geldik. Yaz kış burada yaşıyoruz. 10 kişilik bir aileyiz ama 5 kişinin eli ekmek tutuyor. Mevsimine göre günlük 95 TL’ye işe çıkıyoruz. Çünkü geçinmek için buna mecburuz. Çadırda yaşam kolay olmuyor ama ne yapalım ekmek parası... Biz toplumun en alt kesimi, tarımın yükünü sırtlayan ırgatlarıyız. Adalet diyorlar ya, burada adalet yok. Çocuklar buraya gelmeden önce okula gidiyordu ama şimdi ilkokuldan sonra okuyamıyorlar. Mecburen onlar da bizimle çalışmaya başlıyor. Biz burada kendi halimizde, kendi varlığımızın devamı için çalışıyoruz. Biz hayatımızı bir tık yukarıya çıkarmak istiyoruz sadece.”
Adana’da 15 senedir tarım işçiliği yapan son 7 yıldır da Yunusoğlu köyündeki çadırlarda yaşayan Halil Kaya da yaşamını şöyle anlatıyor: “Kaç senedir buradayız hiçbir yardım da görmedik, gelip “nasılsınız” diyen de duymadık. Biz yetkililer için yokuz; ama asında buradayız, varız... 8 çocuğumuz var. Çadırlarda doğuyor, öyle büyüyor. 'Uzaktan eğitim' diyorlar. Biz karnımızı zor doyuruyoruz, çocuklar nasıl eğitim alacak. Bizim çocuklarımız gerçek anlamda eğitimden uzak. Sadece eğitimden de değil her şeyden uzak. Çadırdan başka bir yaşam görmediler. Bir beton ev nasıl olur onu bile bilmiyorlar...”
Günde 95 TL yevmiyeye 10 saat Adana’nın kavurucu sıcaklarında ’ekmek parasına’ çalıştıklarını anlatan Kaya, sigortalarının da olmadığını söylüyor. “Üç gün çalışmasak açız” diyerek yaşadıkları çaresizliği ifade eden Halil Kaya, “Ülkede pandemi yaşanıyor ama pandemi bize uğramamış gibi davranılıyor. Bir çadırda 10 kişi yaşıyor; kim gelip sormuş ne yapıyorsunuz diye. Bizi kimse görmüyor” serzenişinde bulunuyor.
Yunusoğlu köyünden ayrılarak toprak yol üzerinden Karataş ilçesine bağlı Tuzla mahallesine gidiyoruz. Yol üzerinde yüzlerce çadır, tarladan dönen, çadırlara su taşıyan tarım işçilerine rastlıyoruz. Tarım işçilerinin büyük çoğunluğu Şanlıurfa’dan göç ederek kente gelmiş. Ali Bozkurt ve ailesi de 8 yıl önce Tuzla’da kurdukları çadıra yerleşmiş. Derme çatma, bezden çadırları ev haline getiren, çadırın önüne güneşlik kurarak masada çay içerken rastladığımız Bozkurt ailesi, “Bu çadır artık bizim evimiz. 8 sene oldu burada yaşıyoruz” diyor.
Yunusoğlu köyünde çalışan tarım işçilerine göre daha düşük yevmiye aldıklarını söyleyen Ali Bozkurt, yaşamlarını şöyle anlatıyor: “Orada daha fazla alıyorlar. Biz burada 88 TL alıyoruz. Aracılar yevmiyeden komisyon alıyor, bize de bu kadar kalıyor. Burada çalışma şartları daha ağır. İş oldukça 12 saate varan çalışma saatlerimiz var. Bende 9 tane çocuk var. En büyüğü 16 yaşında. O da bizimle tarlada çalışıyor. İlkokuldan sonra elleri iş tutmaya başladı mı tarlada çalışıyorlar. Burada herkes kendi geçimleri için çabalıyor. Yardım diye bir şey yok. 6- 7 yıl önce mevsimlik işçiler için birkaç tane konteyner getirdiler ancak burada 400’ün üzerinde çadır var. Her aile ortama 10 kişi desek binlerce insan yaşıyor bu bölgede...”
“Tarımın yükünü çeken bizleriz ancak halkanın en altında kalanlarda bizleriz” diyen Bozkurt, en büyük hayallerinin temel ihtiyaçları olan barınma, tuvalet ve banyo olduğunu söylüyor. Adana Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere yetkililerden tarım işçileri için konteyner isteyen Bozkurt, ayrıca “Tuvalet, banyo, su istiyoruz. Sağlıklı yaşam koşullarının oluşturulmasını istiyoruz. Biz sadece insanca bir yaşam talep ediyoruz” diyor.
Tarım işçileri arasında en düşük ücrete çalışan kesim Suriyeli ailelerden oluşuyor. Öyle ki Tuzla’da çadırda yaşayan Halepli Halil Ali ve ailesi, 9 yıl önce savaştan kaçarak Türkiye’ye gelmiş. Ali ailesi, zaman içinde yaz-kış çadırda yaşamaya başlamış. Çadırda yaşamaya o kadar alışmışlar ki yeni evliliklerle büyüyen aile, aynı şekilde yaşamaya devam ediyor. Ailede yaklaşık 20 kişi çalışıyor. Bu bölgede Suriyelilere verilen yevmiye Yunusoğlu köyüne göre düşük. Halil Ali, kişi başı 70 TL aldıklarını söylerken, araya giren oğlu, “Buranın işi oradan daha zordur ama daha az alıyoruz” diyor.
Halil Ali, çadırda yaşamanın zorluğuna dikkat çekiyor ancak başlarında bir çatı olmasından da memnun. “Çok düşük ama elimiz ekmek tutuyor” diyen Halil Ali, 5 yaşındaki küçük kızını göstererek, “O burada doğdu. Diğer çocuklarım burada büyüdü. Şehir bilmezler, büyük olanlar tarlada çalışır, küçük olanlar evdeler” diye konuşuyor.
Burada sondaj yardımıyla çıkardıkları yeraltı suyunu kullanıyorlar. Ali, “Tarla sahibi sondaj yaptı. Biz de ona veriyoruz su parasını. Devletten en ufak yardım görmedik. Biz burada sadece günü kurtarmaya, hayatta kalmaya çalışıyoruz. En zor geçen mevsim kış. Elde yok avuçta yok. Yağmur çamur demeden çalışıyoruz. Tek istediğimiz bizim de insan olduğumuzu kabul etsinler” ifadelerini kullanıyor.