Tekstil işçilerinin yaşamı
Sayıları 2 milyonu aşan tekstil işçileri ağır çalışma koşullarına rağmen açlık sınırına yakın oranda maaş alabiliyor. Sektörde 5 yıl çalışan her işçi bir meslek hastalığına yakalanıyor.
Türkiye 2020 yılında tekstil sektöründe yüzde 16.5 civarında ihracat gerçekleştirdi. Hızla gelişen sektörde 2 milyondan fazla işçi çalışıyor. Sendika ve sosyal haklardan mahrum esnek ve kuralsız çalışmak zorunda kalan işçiler ise yaşamlarından memnun değil.
Dünyadaki en eski üretim biçimlerinden biri olan tekstil sanayi kolu olarak ortaya çıkması sanayi devrimi ile İngiltere’de başlar. Tekstil sektörü sanayi devriminden sonra gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde önemli bir rol oynarken, günümüzde Çin dünyanın en büyük tekstil ihracatçısı konumunda.
Anadolu’da Osmanlı imparatorluğu döneminde tekstil daha çok ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için uygulanan bir üretim biçimiyken, Cumhuriyet dönemine gelindiğindeyse hızla sanayileşmeye başlar. Daha çok pamuk tarımına dayalı olarak gelişmeye başlayan tekstil sektörü, 1980’li yıllarda liberal ekonomi politikalarının yardımı ile önemli seviyede ihracat yapan Türkiye, dünyanın 7'inci, Avrupa’nın ise 3'üncü en büyük tekstil üreticisi konumuna yükselir.
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının verilerine göre sektörde 1 milyon 167 bin 918 kayıtlı işçi çalışıyor. Kayıt dışı çalıştırılanlar da bu sayıya eklendiğinde yaklaşık 2 milyonun üstünde tekstil işçisinin olduğu düşünülüyor. Sendikalı işçi sayısı ise 97 bin 943 kişi. Tekstilde örgütlü olan 3 büyük sendikanın üye sayısı ise şöyle: “Türkiye İş Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı Türkiye Tekstil, Örme, Giyim ve Deri Sanayi İşçileri Sendikası (TEKSİF) 48 bin 281, Hak İş Konfederasyonu'na bağlı Öz İplik İş Sendikası 37 bin 688 ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı Tekstil İşçileri Sendikası 11 bin 914."
Milyonlarca işçinin çalıştığı iş kolunda sendikasız işçi sayısının açıklanan rakamlardan da az olduğunu söyleyen DİSK’e bağlı Tekstil işçileri Sendikası Gaziantep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, “Gerçekte sendikalı işçi sayısı yüz binin bile çok altında. Bu durumun pek çok nedeni var ancak en başta gelen nedenlerden biri Türkiye’de sendikalaşma ve sendikal örgütlülüğün önünde çok ciddi engeller var. Ne yazık ki sendikal nedenlerden kaynaklı işten atmaları engelleyecek hiçbir mekanizma yok. Türkiye’de sendikal örgütlenme anayasal hak ve bunu engellemek ise suç olarak görülüyor. Ancak işverenler sendikal örgütlenmeyi engelleyerek suç işliyor ve bu suçu işlerlerken hiçbir engelle karşılaşmıyorlar” dedi.
Sendikal örgütlenmenin önündeki engellerden birinin de sendikal bürokrasi olduğunu aktaran Türkmen, sendikaların işçileri örgütlemek için ciddi bir çaba içinde olmadığı eleştirisinde bulundu. Türkmen, son bir yılda on binlerce işçi ücretsiz izin denilerek işten atılırken, yeni getirilen Kod-29 gerekçe gösterilip işten atılan işçi sayısı 170 bini geçerken, yüzlerce işçi iş cinayetlerine kurban edilip salgınla baş başa bırakılırken, sendikaların dişe dokunur bir örgütlenme içinde olmadığını ifade etti.
Tekstil sektöründe çalışan işçilerin yüzden 40’nı kadın ve çocuklar oluşturuyor. Alanda çalışan on binlerce işçinin büyük kısmı sosyal güvenceden yoksun, çok düşük ücretlerle çalışmaya mahkum edilirken, çocukların büyük kısmı ise asgari ücretin altında ve sigortasız çalıştırılıyor. Türkiye ekonomisine büyük katkısı olan bu sektörde çalışma koşullarının bu kadar kötü olmasının sebeplerinden birinin rekabet ortamının çok fazla olmasına bağlayan Türkmen, rekabet ortamının doğallığında kuralsız ve esnek çalışmayı getirdiğini düşünüyor. Türkmen, tekstil işverenlerinin rekabet gücünü arttırmanın çözümünü ise işçilerin çalışma sürelerini arttırmak, birkaç işçinin yaptığı işi bir işçiye yaptırmak ve ücretlerini düşürmekte bulduğunun altını çizdi.
En fazla meslek hastalıklarının olduğu iş kollarının başında gelen tekstil sektöründe solunum yolu hastalıkları, bel ve boyun fıtığı, deri hastalıkları gibi pek çok hastalık görülebiliyor. Sektörde birkaç yılını devirmiş bir işçinin bahsedilen hastalıklardan biri ya da birkaçına yakalanma riski çok yüksek. Sektörde 5 yılını doldurmuş her işçinin bel ve boyun fıtığı olduğunu söyleyen DİSK temsilcisi Türkmen, birçok işletmede iş yeri hekiminin bile bulunmadığını söyledi. İş yeri hekimi olan iş yerlerinde de işçiler hasta olup hastaneye sevki gerektiğinde bu sevklerin yapılmadığını ve işçinin ya çalışmaya mecbur edildiğini ya da maaşından kesinti yapılmasını göze alarak kendi çabası ile hastaneye gitmek zorunda kaldığını dile getirdi.
Tekstil sektöründe işverenler giderek daha zenginleşiyor. Yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre 2020 yılında tekstil sektörü yüzde 16.5 civarında ihracat gerçekleştirdi. Pandemi koşulları sosyal yaşamı ve milyonlarca emekçinin durumunu olumsuz etkilerken tekstil işverenleri bu süreçte ihracat rekorları kırdı. Hükümetin “evde kal” çağrılarının tersine milyonlarca işçi salgınla burun buruna çalışmak zorunda kaldı. Tekstil sektöründe düşük ücret ve açlık sınırının altında çalışan işçiler ise yaşamlarından memnun değil.
Nilgün Kanca henüz 35 yaşında 2 çocuk annesi. Hayatının 20 yılını tekstil işçiliği yaparak geçiren Kanca, çocuk yaşta çırak olarak başladığı iş yaşamını makineci olarak sürdürüyor. Koşullarının kötü olduğunu ve çok düşük ücretler karşılığında çalışmak zorunda kalan Kanca'nın günlük normal mesaisi 12 saat. 12 saatin dışında her gün 3 saat de fazla mesai yapan Kanca'nın maaşı, fazla mesai ücretleri ile birlikte 3 bin 100 ile 3 bin 200 TL arasında değişiyor. Eşinin de kendisi gibi tekstil işçisi olduğunu aktan Kanca, eve iki maaş girmesine rağmen geçinmekte zorluk çektiğini söyledi. Kanca, evin kirası, faturalar, çocukların masrafları derken elde avuçta bir şeyin kalmadığını ifade etti. Sigortalı çalışan Kanca, hayatında hiç sendika üyesi olmamış. Daha insani koşullarda çalışmak istediğini ancak bu koşulların sağlanmasının çok zor olduğunu sözlerine ekledi.
lkokulu bırakıp tekstil atölyesinde işe başlayan Gülizar Turgut ise henüz 20 yaşında. 14 yaşında çalışmaya başlayan Turgut, maddi imkansızlıklardan kaynaklı okulu yarım bırakmak zorunda olduğunu söylüyor. Tekstilde çalışmanın zor olduğunu söyleyen Turgut, günde 12 saat çalıştığını ifade etti. Asgari ücretin biraz altında çalışan Turgut’un sigortası ise yok. 6 yıllık çalışma yaşamında sadece 2 kere sigortası yapılan Turgut’un pirim gün sayısı bir yılı doldurmuş değil. 8 kişilik ailede yaşayan Turgut'un 2 kardeşi ilkokula gidiyor. Bir ağabeyi evli, diğer kardeşleri de kendisi gibi tekstil işçiliği yapıyor.
Ailesinin Diyarbakır’ın Lice ilçesinden 1992 yılında İstanbul’a göç etmek zorunda kaldığını söyleyen Turgut, İstanbul’da doğup büyümüş. Yeniden okula gitmek isteyen ancak bunun pek mümkün olmadığını söyleyen Turgut, eğitimini Açık Öğretime giderek tamamlamayı hedefliyor. Daha iyi çalışma koşullarında çalışmak istediğini ifade eden Turgut, “Herkes gibi ben de daha insani koşullarda yaşamak istedim ama ülke koşulları buna el vermiyor. Gerekli koşullar sağlansa tekstil atölyelerinde bir dakika bile durmam” diyor (DUVAR)