Raife Aysel Akkanat
Dünyalara sığmayan hayallerim
Yaşamım boyunca hayallerimi seçebildim mi?
Ne zaman hayal kurmaya başlasam, sanki başkasına ait bir rüya oluyor. Uyanıyorum…
Muhtemelen hayaller insanları seçiyor.
Hangi çağın ahını yaşıyoruz bilmiyorum. Ne zaman mutlu olmaya kalksam, dünyanın bir yerinde çocuklar ölüyor. Ya da bir kadın şiddete maruz kalıyor, ülkemin başka bir sokağında. Yazmak istediğimde, başka yazacak bir şey yokmuş gibi bunlar dökülüyor kalemimden ne yazık… Daha önce böyle şeyler hiç yazmamışım gibi…
“Bizi var eden şey seçtiklerimiz değil, vazgeçtiklerimizdir” der, kişisel gelişim kitaplarının en vurucu cümleleri. Kim, neyden ne kadar vaz geçerse o kadar kendi olur. Acaba, kimden ne kadar vazgeçebildim de kendim olmayı başarabildim? Ölümden başka neredeyse her şeye çare bulan insanoğlu, vazgeçmekte neden bu kadar zorlandı? Kendim olmayı başardığımda öğrendim zorluğunu…
“Başarı bir kriter değildir çünkü başarı birçok şeye bağlıdır. Asıl kriter mutluluktur. Çünkü asıl mutluluk sana bağlıdır.” diyen Osho, başarı ile mutluluğu kıyaslamış mı yoksa ayırmış mı? Bilmiyorum. Ama, başarının da mutlulukla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Başardığın şey, hayallerini gerçekleştirmek ise ve sonucunda seni mutlu edebildiyse…
Dünyanın en şanssız insanı belki de anı yaşayamayan, hayal kuramayan, üretemeyen, hiç âşık olamamış, sürekli şikâyet eden, hareket edemeyen kişileridir sanırım. Ben bunların kaçını gerçekleştirdim bilmiyorum. İçlerinden en etkilisi anı yaşamak olmalı, belki zaman zaman bunu başarmış olabilirim.
Mutluluk, neden bu kadar büyük çabalara ihtiyaç duyar? İnsan ansızın gelen, sürpriz mutluluğa da hazırlıklı olmalı mı? O, geldiğinde kaçırmadan hissedebilsin diye. O; bize geldiğinde evde olmak, işlerden başımızı kaldırmak, gülümseyerek, kalbimiz çarparak karşılamak ve hissetmek tüm benliğimizle…
Dünyada keşfedilecek çok fazla şey olması ne muhteşem. Her şeye rağmen, dünya ilginç bir yer. Çünkü, her şeyi bilsek, bu kadar ilginç olmazdı şüphesiz. Hayal gücümüz için ne çok manzaramız var…
Kazanılamayan savaşlara, sır olan her şeye, yazılamayan harflere, sonsuzluk hissine, atılmış kuyulara, sonuçsuz çabalara, acı dolu gülüşlere meydan okuyarak; bir çocuğun koşmaktan bitmiş nefesindeki gülüşüne, defalarca dinlenen şarkılara, ansızın başlayan yaz yağmurunda ıslanmaya var mısınız? Belki, mutluluk tam da buralarda…
Söyleyemediğim ne çok şey var, kabuk bağlayan yaralarım, yazıp yazıp sildiklerim, dünyalara sığmayan hayallerim;
“O yüzden
Selam olsun tuttuğu eli ömür boyu bırakmayana,
O elin demlediği çayda huzur bulana…
Bir yerimiz varsa bu dünyada her şey insanca olmalı.
Sevmek de, yaşamak da, ölmek de…” diyen Edip Cansever’le aynı duyguları paylaşabilirim…