Umutların gizlendiği, kederlerin kaybolduğu, hüznün, derdin yüz çehresine derin kazındığı, her bir saç telinin yüzlerce sıkıntıya hane olduğu, hayatın çekilmezliğine göğüs geren…
İnsanlığın daralmasına, kaybolmasına azimle çalışanların yutulmaz ama yutulmaya zorlanan, balyoz ve balta darbelerine maruz kalan, sabırla, şükürle hep ortamı yumuşatma adına sükûnetle yutkunan Koca Çınar…
Dünyanın ve toplumunun ağır yükünü yükleyip, ağır adımlarla hayata tutunan, düşünürken gözleri dolan, dalarken yüreği burkulan, kimse görmesin etkilenmesin diye gözyaşlarını içine akıtan, geçmişe sevinen, bugüne telaşlanan, yarınlara kaygıları olan Koca Çınar…
Kadrin bilinmiyor Koca Çınar! Çünkü bilinmez çınarların kadri ta ki gölgesinden, güzelliğinden, azametinden ayrı kalmadıkça, mahrum olmadıkça…
Çünkü çınarlar yaşarken gerçek değerleri bilinmez, dışları sağlam gibi gözükse de, içleri yanıktır, haraptır, parça parçadır…
Koca Çınar! Seni bugün daha iyi anlıyoruz, 90’lı yılların Askeri yasak bölgelerinde gençliğin verdiği hevesle top koştururken, eğlenceden ve oyunlardan başka bir şey düşünmeyen, görmeyen bizlerin başına bir şeyler gelir kaygısıyla hep nöbet bekler o yasak bölgelerden uzak tutardın, tutmaya çalışırdın. Biz kötülüğümüz için çabaladığını düşünürdük, lakin bölge içindeki ki tatsız olaylardan etkilenmememiz için susup kol kanat gerdiğini bilmezdik, habersiz olduğunu, bilmediğini tek derdinin biz gençlerin sevincini bölmek olduğunu düşlerdik…
Ey Koca Çınar! Köyümüzün talan olmaya başladığı gün seni az da olsa anladık. Hani 3 gün 3 gece sizden ayrı kalmak vardı. Bir tarafta görünürsünüz, köye doğru gelirsiniz heyecanı diğer tarafta gerçekten doğru mudur acaba aramızdan ayrıldılar mı? Kaygısı, tereddüdü ve sizin yaşadığınızın bir an çıkıp gelme özlemi umudu vardı…
Köye yaklaşıp sessizliği görünce dizlerine vurup yaşlı halinle “vay benim köyümü bitirmişler” demişsin. Yataktan kalkamayan, köyün en yaşlı kadını Mahbup ninemizin bile bir umutla beklemesi, “geldiler” sesini duymayla yatağından fırlayıp yolunu gözlemesi, sana sarılırken “canımız sana kurban olsun” sözünü sarf etmesi, senin de 3 gündür kemerinin altına sakladığın kuru tandır ekmeğini çıkartıp halkına göstererek “kahrımdan yiyemedim” deyişin, babamın bizden gizleyerek senden sonra ki özlemini içine akıtması zihnimde hala yer edinmekte Koca Çınar.
Ey Koca Çınar! Oturuşun, kalkışın, yürüyüşün, konuşman başlı başına bir medeniyetti, bir tarihti, bir kültürdü... Yanında kadınlar yemek yerken utanmasınlar diye yaşlı halinle sırt çevirip sobanın arkasına gizlenmen kadar ince anlayış, cemaatlerde aza, öze ve sükûnete önem veren konuşmaların, her bir kelimesi yerini bulan sözlerin sahibi, bölgenin tanınmış Hekimi Lokmanı…
Mekânın cennet, Peygambere komşu olasın (Kasımé Rewşené). Selam ve dua ile…