Bir önceki yazımı “İnsan, canlılar piramidinde hangi basamakta yer alacak?” cümlesi ile bitirmiştim. Şimdi cevaplara başlayalım yavaş yavaş.
Günümüzde, popüler ve içi boş olan her şeye büyük ilgi ve yönelme var. Fakat hakikati söyleyenleri, hakikati konuşanları dinleyen üç beş kişi var / yok.
Böyle Popüler kültürün içi boş söylemlerine, sanal sanatına, altı boş yaratımına, şaşasına, göz boyamasına ilginin artması kadar ilginç olan şu ki: Bu artış ortalamasının, insanlık zihniyetinin de geldiği noktayı gösteriyor olması. Yani insan canlılar piramidinde hangi basamakta dersek: “Sanal” basamakta yerini çoktan aldı bile.
İnsan tanımına girebilmek için konuşmak ve düşünmek yeterli mi?
Bu sorunun cevabını biraz ters köşe yaparak, biraz sivri sözlerle irdeleyelim:
Bir Canlı organizmanın, insan tanımına girebilmesi için konuşmasının ve düşünmesinin yanı sıra, duygularının ve duyularının da olması gerekiyor derseniz, artık yapay zeka robotların ve hayvan ırkında da bu meziyetleri olduğunu hatırlatayım.
O halde insan tanımı, daha fazla kapsam gerektiriyor. Yani insan olmanın kapsama alanı genişledi.
Değim yerinde ise, aslında zaten genişti, sadece yapay olan robotlar da bu saydığımız özellikleri taklid edebiliyor. Hayvan ırkı da doğal olarak evrildi ve gelişti. İnsan olma özelliklerine neredeyse ulaşmak üzere.
Geriye ne kaldı?
İnsan ırkının yapı gereği doğal olarak evrilmesi mümkün değildi çünkü insan olmanın özelliği buydu. İnsan canlısından beklenen şey, kendini geliştirmesi idi. Fakat bu kendini geliştirmesi eksik ve bilgisizce yapıldığından dolayı, canlılar piramidindeki basamakları çıkışı yavaşladı hatta geriledi.
Peki insan sınıfına dahil olabilmek için hangi kıstaslar gerekli?
İnsan tanımı yapılırken konuşabilen ve düşünebilen canlı kriterlerine eklenecek birçok özellik zaten binlerce yıldır manifesto yani bildiri şeklinde açıklandı. Fakat her biri zaman içerisinde yozlaştı, dejenere oldu, yitip gitti.
Teknolojinin getirdiği sanal yıkımlar sonucu, teknoloji bağımlısı sanal bedenler ortaya çıktı.
Felsefede, dini bilgilerde ve tasavvufi öğretilerde çokça bahsedilen “bedenler” sıralamasına bu ortaya çıkan sanal beden de katılmış oldu. Fakat bu sanal beden, diğer bahsedilen mantal beden, fizik beden, ruhsal beden, düşünce bedeni, zihin beden gibi birçok kavrama pek yakışmadı. Çünkü sanal beden, içlerinde en tehlikelisi ve baş edilmesi en güç olanı aslında. Biz henüz nefsimizi kontrol altına alamamışken, öfke kontrolü yapamıyorken, stresi dizginleyemezken, kendimizi tanıyamamışken ortaya tam bir muamma olan sanal beden de çıkmış oldu.
Şimdi tekrar soralım kendimize: İnsan olabilmemiz için hangi kriterlere sahip olmalıyız ve sanal bedenimiz bizi canlılar piramidinde hangi basamağa yerleştiriyor?
(devamı edecek)