TÜSİAD Başkanı Turan: Enflasyonla yeterince mücadele edilmiyor, süreç refah kaybına neden oldu
"TL’ye önce değer kaybettirip cari açığı azaltalım, ardından enflasyon düşer denklemi çok da çalışmadı" diyen TÜSİAD Başkanı Turan, enflasyonla yeterince mücadele edilmediği eleştirisinde bulundu.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, Merkez Bankası'nın düşük faiz politikasının ekonomiye yansımadığını belirterek, yüksek enflasyon nedeniyle sürecin refah kaybına neden olduğunu söyledi.
Dünya gazetesinin sorularını yanıtlayan Turan, "TL’ye önce değer kaybettirip cari açığı azaltalım, ardından enflasyon düşer denklemi çok da çalışmadı. Üretimde ithal girdinin payı çok yüksek olduğu için; ülke para birimi değer kaybettikçe biz de şiddetli enflasyon oluyor. Yani önce enflasyon yükselsin sonra düşürürüz gibi bir sonuç çıkıyordu bu çerçeveden; onun da bugün halihazırdaki refah kaybı ile sonuçlandığını görmekteyiz" değerlendirmesinde bulundu.
Faiz politikasına da eleştiriler getiren Turan "Faizi düşürdük doğru ama 'ucuz krediler var, bu da yatırıma gidiyor' tespiti tam doğru değil. Bugün ticari kredilerde, yatırım kredileri zaten fiyatlanamadığı için uzun vadeli yatırım kredisi arzı yok. Reel kesim de zaten bu düşük faizden yeterince faydalanamıyor. Olan kredi arzı kısa vadeli ve bu da işletme sermayesine gidiyor. Tüketici kredilerinde ise yavaşlama var ve bu krediler zaten pahalı. Özetle düşürdüğümüz faiz bugün itibari ile yatırım ve istihdam yaratmıyor. Ekonomiye sirayet etmiyor" dedi.
'EKONOMİNİN ÇOK YÜKLÜ DÖVİZ İHTİYACI VAR'
TÜSİAD Başkanı Turan'ın açıklamasında öne çıkan başlıklar şöyle:
EN BAŞTA TL BU DENLİ DEĞER KAYBETMESE DÖVİZ KAYNAĞĞINA ÇOK DAHA UCUZ MALİYETLE ERİŞİRDİK: Ekonomimizin çok yüklü döviz ihtiyacı var. Sadece cari açık değil dış borç ödemelerimiz de yüksek. Döviz kaynağımız az. Son dönemde uyguladığımız programla beraber ülke risk primimiz de arttı ve bu kanalla da dış borç bulma maliyetimiz yükseldi. Ekonomide çarkların dönmesi için gereken dövizi bulamadığımızda da o açıkta kalan dövizi karşılamak için Merkez Bankası rezervleri devreye giriyor. Oysa en başta TL bu denli değer kaybetmese, şu an ihtiyacımız olan döviz kaynağına çok daha ucuz maliyetle erişirdik. Rezerv harcamamız da gerekmezdi.
ENFLASYONLA YETERİNCE MÜCADELE EDİLMİYOR: Enflasyonla yeterince mücadele edebildiğimizi düşünmüyorum. Örneğin doğru para politikası uygulayamıyoruz ya da tarım gıda gibi konularda gerekli yapısal adımları atamıyoruz. Olası global şoklara ekonomiyi hazırlayamıyoruz. Bünye gibi düşünün, her an dışarıdan bir risk gelebilir. Siz böyle bir durumda ne yaparsınız? Vücudunuzu dirayetli tutmak için gereken sağlık adımlarını atarsınız. Bizim ekonomimizde durum farklı, global taraftan bu enflasyon dalgasının gelmesi çok muhtemel idi. Buna daha hazırlıklı olup üzerimize düşeni yapmalıydık. Biz bu dalgaya, enflasyon oldukça yüksekken ve tüm dünya faiz artırırken, faiz indirerek girdik. Kaçınılmaz olan kur şoku yaşandı. Bir şok geldikten sonra onunla mücadele çok daha maliyetlidir. Mühim olan o şoka hazırlıklı olmak.
SANILDIĞININ AKSİNE İÇ TALEPTE ENFLASYONİST: Enflasyon tarafında sadece bu yıl değil son 5-6 yıldır doğru mücadele edemiyoruz. Yıllar içinde fiyatlama davranışı bozuldu, atalet devreye girdi. Sanıldığının aksine, konu sadece arz yanlı değil iç talep de enflasyonist. Kur baskısına zaten hiç değinmiyorum. Bütün bu gerçekleri bir kenara bırakıp enflasyonun tamamen globalden kaynaklandığına kani olursanız, teşhis yanlış olur.
YENİ ÜRÜNLER YENİ FİYATLARLA STOKLARA GİRİYOR: Kısa vadede enflasyon görünümü oldukça zorlayıcı. Reel kesimde yeni ürünler yeni fiyatlarla stoklara giriyor. Bunlar da bir tur daha fiyat baskısı yaratacaktır. Öne çekilmiş talebin halen enflasyon yarattığını görüyoruz. Globalde de emtia artışı yoğun. O yüzden kısa vadede enflasyonun daha da yükselmesi olası. ÜFE’deki hızlı yükselişin henüz durmamış olması da enflasyonun artmaya devam edeceğini gösteriyor.
İŞ GÜCÜ BARIŞI DİNAMİĞİ GİBİ ÜRETİCİ-ALICI İLİŞKİSİ OLUŞTU: En önemli konulardan birisi iş gücü barışının sağlanmasıydı. İşçi ve işveren arasındaki bu diyaloğu, dinamiği şimdi üretici ve alıcı arasında görüyoruz. Ya da ihraç edenle ithal eden arasında. Üretmek, üretirken zarar etmemek, zamanında teslim etmek, teslim ederken zarar etmemek, arzu edilen vade ile alabilmek, ürünü bulup alabilmek önemli hale geldi.
BU HER ŞEYDEN EVVEL DOLARIN KIYMETLENMESİ DEMEK: Fed bir miktar geç de kaldığı için enflasyonu kontrol etmede agresif bir para politikası yürütüyor, yürütecek de. Bu her şeyden evvel doların kıymetlenmesi ve faizinin de yükselmesi demek. Özetle, Türkiye gibi döviz ihtiyacı olan bir ülkenin dövize erişimi daha da zorlaşmakta.
SANAYİYE GELEN ENERJİ ZAMMI YÜZDE 500'ÜN ÜZERİNDE: İş dünyası 40 yıldır bu kadar belirsiz bir dönem yaşamadı. Sanayiye gelen enerji zammı yüzde 500’ün üzerinde. Durum sadece Türkiye’den de kaynaklı değil. Dünya da belirsizlikler içinde. Bu öngörülemez bir ortam yaratıyor. Tüm bunlara rağmen pandemi öyle bir şey yaptı ki Türkiye sanayisi öne çıktı. Tedarik zincirlerini çeşitlendirmek isteyenler kapımızı çaldılar. Çin’den boşalan alanları daha çok doldurmamız lazım. Maalesef hemen yanı başımızda bir savaş var. Ancak orada yapılamayan üretimden dolayı talep ülkemize kaydı. Romanya’da, Bulgaristan’da üretim yapanlar Rusya’dan, Ukrayna’dan tedarik edemediği ara malları bizden istiyorlar. Olumlu demek olmaz ama böyle bir trend var. Türk iş dünyası da bu dönemde ihracat birim fiyatlarını artırmayı test ediyor.